CNN Televizyonunda 30.08.2016 tarihinde Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge programında konuşmacılardan biri olan Mustafa İslâmoğlu güya FETÖ Hareketi’ni ta’yib ve takbih maksadıyla söze başlamışken bir münâsebet düşürerek ülkemizdeki İslâmî cemaatlere hiçbir müslümanın vicdanıyla bağdaşmayacak çirkin bir itham ve iftirada bulunmuştur. O’na göre bütün islâmî cemaatler potansiyel birer suçludurlar ve gelecekte fırsat bulabilirlerse her biri FETÖ ihânetinin bir benzerini icra etmeye müheyyadırlar. Devlette FETÖ benzeri kadrolaşmak istedikleri iddiası üzerinden yapılan bu iftirayı şiddet ve lânetle kınıyoruz.
Türkiye’mizde daha düne kadar başörtüsü zulmüyle devam etmiş olan din karşıtı resmî tavrın kurbanlarını azaltarak devletin yapmadığını yapıp insanlarımızı kıbleye tevcih istikametinde faaliyet gösteren islâmî cemaatlerin her birinin bugün ülkemizdeki islâmî uyanışın yegâne âmili bulunduklarını inkâr etmek islâm karşıtlığının yeni bir tezahürüdür. Bereket versin ki; resmî makamlara yön vermeye çalışan bu iftiraların mâkes bulabileceği zaman ve zemin çok geride kalmıştır.
İslâmî cemaatlerin mensupları bu ülkenin çocukları olduklarına nazaran devlette vazife almalarını sanki FETÖ misalindeki gibi devleti ele geçirmek istikametinde anlamak iftiradan başka bir şey değildir!. İslâmoğlu herhangi bir islâmî cemaatin kasten ve kadrolaşmak maksadıyla olmak üzere devlete hulûl etmekte olduğunu dâir bir bilgisi varsa onu söylemeliydi. Böyle yapmayarak alelumum bütün islâmî cemaatleri potansiyel birer tehlike olarak göstermesi asla bir islâmî hassasiyetin eseri değildir. Peygambere salâvat Cenab-ı Hakk’ın bir emri olarak mü’minlere farzken o Yüce Varlığa salâvat getirmeyi “dalkavukluk” olarak tavsif eden, yetmiş milyonun önünde Hz. Âdem’in babası olduğunu söyleyerek açıkça Kur’an’a muhâlefet eden, iman rükünlerinden biri olan kaderi inkâr eden, Suriye ihtilâfında burasının İran’a verilmesini talep eden M. İslâmoğlu acaba cemaatleri bu tarzda itham ederken kendi yapmak istediği bir işi başkalarına isnad ederek devlete hedef şaşırtmak mı istiyor?!
Yukarıda birkaç misalini zikrettiğimiz gayri islâmî görüşlerine ilâveten televizyonunda çalışanlarını iki de bir toplayarak:
“- Bu televizyon Allah’ın televizyonundur. O’na göre çalışın!” ikazını tekraren söyleyen ve burada sayılması imkânsız dini mübâlatsızlıkların sahibi olan bu nâdân devlete akıl vermek cür’etini nereden alıyor?! Acaba itikadî görüşleriyle İran Şiâsı arasındaki benzerlikler dolayısıyla “İran’dan mı?!” cevabını verebilir miyiz?!
Anlaşılıyor ki; O’nun salvo hâlindeki bu iftiralarının mesnedi şia tassaubudur. Zira itham ettiği bütün cemaatler Ehl-i Sünnet müslümanlığının birer kaleleridir. Bundan rahatsızlık din karşıtı Kemalistlerle şia taassubu saiklerinden başkası olamaz. Asrın ihâneti olan FETÖ hareketinin tahlil ve tenkidi için vaktiyle “Kim ne derse desin. Fetullah Gülen bizim hocamız. O bir âlim. Yetiştirin de göreyim. Hadi bir Fetullah Hoca yetiştirin de göreyim. Hocanın ayakkabısı yetiştirin alnınızdan öpeyim sizi. Karalamak kolay. Birbirimiz hakkında konuşacaksak iyi konuşalım. Bu bir hastalık.” demiş olan bugün FETÖ ihânetini anlatacak biri olarak televizyona adamamı ı kalmıştır. (O’nun bu ve benzeri sözlerini isteyenler internetten görebilirler.)
Belediyelerde kadrolaşmak olmasıyla asıl kendisi potansiyel bir tehlike bulanan ve yüzlerce misalinden sadece birkaçını zikrettiğimiz şu ifadelerle zinhiyeti aşikâr olan birinin islâmî gayret sahibi olan bütün cemaatleri potansiyel birer tehlike göstererek hükümete gammazlamaya çalışmasına şaşılmaz. FETÖ cemaat adını kullanmış diye bu sıfatla anılan bütün topluluklara potansiyel anarşi kaynağı gözüyle bakmak ancak ve ancak dinsizlerin işi olabilir.
Bütün cemaatlerin faaliyetleri alenidir ve kanûnîdir. Çoğunun idâre ettiği Kur’an Kursları Diyânet’in kontrolündedir. Bizim vakfımızın faaliyetleri de aynen böyledir. Bu cemaatlerin hiçbiri FETÖ’nün yaptığı gibi sünni Müslümanlıkta asla caiz olmayan “takiyye” ye başvurmamaktadır. Bir benzerlik aranacaksa İslâmoğlu ile FETÖ arasında aranmalıdır. Zira O da şiâlığını gizleyerek “Ehl-i beyt mezhebindenim!” demektedir. Ehl-i beyt mezhebi diye bir mezhep olmadığını dağdaki çoban dahî bilirken O’nun aklımızla alay edercesine kendisini böyle tavsif etmesi takiyyeden başka nedir?! Kanun ve nizamlara aykırı bir hareketimiz varsa O’nu delilleriyle zikretmesi gerekirken bütün islâmî gayret sahibi cemaatleri toptan çirkin bir iftira ile gammazlamaya kalkışması ancak O’nun gibi birine yakışan alçakça bir fiildir. Kur’an Kursu muallimliğinden emekli sünnî bir âlim olan babası tarafından dahi bu bozuk fikirleri sebebiyle redde mahkûm olmuş birisi hakkında söylenecek son söz şâirin şu beyti olabilir:
Nâ ehil olur muârız-ı ehil
Her Ahmed’e bulunur bir Ebu Cehil.
Kendisini kamuoyu nezdinde protesto ediyor ve devlet nizamlarına aykırı hiçbir işimiz olmadığı hususu iddiasıyla aksine bir bildiği varsa bunu ilân etmeye dâvet ediyoruz. Böyle bir şey yapamayacaktır. Bu sebeple biz de O’nu ehl-i sünnet düşmanı bir müfteri olarak buradan ilân ediyoruz.
Osmanlılar İlim ve İrfan Vakfı
Kadir Mısıroğlu
Vakıf Başkanı